ÖRNEK KAHVALTI YAZILARI

Kahvaltıya Dair


Kahvaltı kimi insanlar için güne güzel bir başlangıcın anahtarıdır. Böyle düşünenler, kahvaltı yapmadan asla evden dışarı adım atmazlar. Kimi insanlar hafta içi yoğunluktan  kahvaltıyı geçiştirirken hafta sonlarında sofralarında mükellef bir kahvaltı onlar için olmazsa olmazdır.

Mükellef bir kahvaltı sofrası bana ne ifade ediyor derseniz, bu sofrada simit ve çay yoksa midem doysa da gözüm doymaz, benim. Hatta kahvaltı sofrasında sadece çay ve gevrek bir odun simiti olsa başka bir şey olmasa kâfidir.

Öncelikle çaydan bahsedelim. Çocukken içine biraz soğuk su katıp Paşa çayı dedikleri çaydan içerdim. O çay değil ballı şerbetmiş diyorum şimdi kendi kendime. Üniversiteyi bitirdiğimde şeker sayısı 2’ye inmiş, çay bardağı türlerine Ajda bardağı henüz eklenmişti. Yani bardak boyutu biraz büyürken ben de çaya koyduğum şekeri azaltmıştım. Bu arada şeker firmaları da küp şekerlerin boyutlarını küçülterek kahvecilerin cebine katkı, şekeri azaltmak isteyip de başaramayanlara yardımcı olmuştu. Şimdi yıllar geçti, artık çayı hiç şekersiz içiyorum.

Şunu farkettim ki çayı şekersiz içmeye başladığımdan beri çay bardağını tutuşum bile değişti. Artık koca koca bardaklarda çay içemez oldum. Hele o plastik, karton bardaklar yok mu!

Çayı şekersiz içenler çayın gerçek tadına ulaşan insanlardır. Onların bardağı kavrayışı bile farklıdır. Benim de bardağı kavrayışım değişti (galiba). Hem artık çayı limonlu içiyorum. Her yudumda çayın dilimin ucundan başlayan yolculuğunda, damağımdan boğazıma doğru ilerlerken limon liflerinin âdeta gitmeye ayak diremesine şahit olmaya başladım. Dilim damağıma öyle bir yapışıyor ki “şap şap” etmekten kendimi alamıyorum. (Vay etraftakilerin hâline. )

Çay bardağını elimle sımsıkı kavradığım an, bardağın değil çayın sıcaklığı elimde erir erir tâ yüreğime ilerler. Onu ısıtır ısıtır. Hele o an mevsimlerden kışsa, sormayın gitsin. Yüreğimin sıcaklığı her nefes alışverişimde camlarda birer buğu bulutları oluşturur

Simit, bir başka ifadeyle “gevrek” kahvaltılarımın olmazsa olmazı. Bazen kendi kendime simiti neden çok seviyorsun diye sorarım. Hatta yurtdışında kaldığım sürede dilimin ve midemin özlediği iki şeyden birisi simitti. Simitin en önce kokusu hoşuma gider. Hele mahalle fırınından, yeni taze çıkmış simitleri tezgaha koyduklarındaki koku yok mu? Beni alır, uçurur tâ dağların en yüksek yerlerine bırakır. Fırından çıkıncaya kadar ayaklarım yere basmaz. Simitin ısırıldığında çıkardığı çıtır çıtır sesi yok mu? Susamlar sanki feryad u figan ediyor sanırsınız. Simiti kaptığım gibi fırından eve doğru ocakta demlenmiş çayı düşünerek ufak tepelerden yuvarlana yuvarlana vaha görmüş çöl-zede gibi doğruca eve giderim.

Sofra beni buyur eder daha kapıdan. Domuz gribinden korunmak için müsaade ister önce ellerimi yıkarım. Sonra simit ve çayın eşşiz davetine icabet ederim. Gerisi olmuş olmamış önemli değil.



Harun ARSLAN

___________________________________________________
___________________________________________________

KAHVALTI



Pazar sabahı gibisi yoktur.

Cumartesinin telaşı bulunmaz pazar günlerinde, sakindir, hayatın tadını sükûnet içinde çıkarma vaktidir, acelesizce, zamanın, sadece o güne mahsus olmak üzere gevşek dokunmuş ferahlığına bırakırsın kendini.

Sabah kahvaltısı ayrı bir ayin gibi kutlanır.

Ben, çimlerin üzerine atılmış, temiz örtülü tahta bir masada kahvaltı etmeyi severim öyle sabahlarda.

İncecik bir zeytinyağının içinde ışıltılı kara zeytinler, ekşi ve iri yeşil zeytinler, yuvarlak dilimler halinde kesilip üzerine kekik ekilmiş domates, közlenmiş biber, rafadan yumurta, cızırdayan yağda kenarları siyahlaşmış ortası pembeleşmiş sucuk dilimleri, çıtır kabuklu sıcak ekmek, istersen sütü sızan taze kaymak, minicik diri incirlerden yapılmış reçel.

Demli, buruk bir çay.

Okunmayı bekleyen ve okundukça çimlerin üzerine dağınık bir halde bırakılan mürekkep kokulu gazeteler.

Tatlı bir serinlik, yaprakların arasından sızan küçük güneş huzmelerinin ellerinin üstündeki kıpırtılı oyunları.

Çimen kokusu.

Yıllardan beridir böyle bir sabah yaşayamadım.

Haftada yedi gün çalışarak böyle sabahlar yaşamak da zaten mümkün değil.

Ben de böyle sabahların, iştah açıcı kahvaltıların hayalleriyle oyalanıyorum.


Ahmet Altan